20 Şubat 2020 Perşembe


rahmetli dedem yani gerçekte halamın kocası babamın manevi babası olması dolayısı ile bizim ailemizin dedesi son derece dini görüşleri derin bir insandı çocukla...rını ve torunlarını bizzat dini bilgiler öğrenmeleri için özel promosyon ödülleri dağıtırdı bunlardan biride her sure ezberleyene ısmarladığı dondurmalar
bunu ençok hakedende halazademin oğlu adnan olurdu herkes dondurmasını altı düz küllahta yerken o nedense sivri külahlıyı tercih etmesinden ötürü adı aile arasında sivriye çıkmıştı lise çıkışında uğradığım dükkanda adnanı kızdırmak isteyenler ona hep boş sivri külahlı dondurma ikram ederler oda hışımla bu muzip sokak komşularının arkasından hışımla koşardı
şimdi adnan benim sırdaşım ve ben onun markopaşasıyım bu ilişki herhalde ölünceye kadar devam eder
adnanla ilgili yaşadığım tatlı anılarımı da sırası gelince daha detaylı anlatacağım ama titizliği ve tertipliliği benim tamamen tersim bu bile nasıl biri olduğu konusunda sizlere bir ipucu verecektir
evdeki büyük otoritenin zoruyla hayırlısı domuz gribi aşısını da yaptırdık üç vakte kadar bişeyler olmazsa yazmaya devam ederim şu aralar bedenimde ufak tefek değişikler başladı sanki burnum düzleşmeye başladı kulaklarım iri ve uçları sivyi ve tüylü oldu geceleri acaba buz dolabı yerine çöp kovasına yönelirmiyim diye beni bir telaş aldı bu şakaların ötesinde ülkemizdeki bu garip duruma da üzülmemek elde değil öyle yada böyle tıp otoritesinin imajına bir çizik atıldı bilim için sonderece üzücü bir şey
tarafsız larak tartışılsın ama baştan konsensüs sağlanmayınca herkes ne yapacağını şasırıyor
aşının kırıklığı geçince güzel şeyler yazmak dileğiyle
aşıdan ölmedik ama vurulduktan sonra sıkı bir aşıcı olduk en yakın arkadaşımız bu işin türkiyedeki yegane otoritelerinden biri olunca işin boyutları konusundaki öngörülerini dinleyince baya canım sıkıldı bu konuda yine geri kalmış olmamız beni fena halde ürküttü
bu ara dikkat ettiyseniz ben artık eğitim kısmında çok sık yazmaz oldum şimdi daha ekili bir yöntemi deniyorum bu sitede yandaş bulamayınca işi dahada büyüterek bir bilgilendirme portalı kurmak üzere herkesi mail bombardımanına tutuyorum ya benimlesiniz yada karşı tarafta formatı ile kendimce taarruza eçtim işin özü şu bizler sahip çıkmaz isek bu iş yıllarca sürümcemede kalır bu arada sizlere bilimsel bir soygun aracından söz etmeden geçemiyeceğim akıllı elektrik sayaçları tuzağına dikkat edin faturalarınızı inceleyin eskiye nazaran ödediğiniz rakam anormal arttı ise hemen dilekçe ile sayacınızın akıllı tarife ile değil tekli tarifeyle çalışması konusunda ısrarcı olun
ne de olsa kazığı yiyen daha iyi hissediyor yani bir büyüğümüzün deyimiyle damdan düşmüş birinin dediklrine kulak verin şimdi sizlere bilinmeyen birinden solar yenilikler konusunda devamlı bir bilgi mail i geliyorsa o çatlak bilinki ester dir yemiyor içmiyor kanunun biran evvel mecliste görüşülmesi içn yeni yöntemler uyguluyor burnum pra kokusunu iyi alır genç mühendisler son on ılın para getirecek yeni iş koluna bilginizle ve enerjinizle katkıda bulunun çağı bu sefer yakalıyalım özellikle üçüncü nesil solar cells konusunu sakın atlamayın türkçe dil seçeneklerine solar fırçalar yazın ne dediğimi daha iyi anlarsınız
artık adamlar iki boyutlusunu bıraktı üç boyutlu ve transparan olanına yöneldi
bu aralar onun hikayesini anlatma hevesim yeniden devam ettiği için formumun zirvesindeyim
nedeni de bayramın son gününü onun mezarını otlardan ve kurumuş yapraklardan temizlerken onun beni yamayı unuttun serzenişine kapılır gibi olmam yol açtı
bu arada anlatmadan geçemiyeceğim yoksulluğun yada işsizliğin boyutlarının gerçek görüntüsü de merhamet sömürüsü işnin geldiği yeni sektör mezarlık parsellenmesini de yeni bir yazımda sizlerle paylaşmak üzere
işn gerçek tarafı insanlar nasıl yetiştirilirse kolay kolay başka bir formata yönlendirilemiyor
eskiden mektuptan başka ileti tanımayan bizler artık mailler facebook lar vs derken tamamen başka görünümlü olduk ama aslına bakarsanız eskilerin deyimiyle alışmamışın ayağında don durmaz örneği bizim yeni yeni öğrenmeye başladığımız bu yenilikleri gençler adeta sular seller gibi yuttukları halde
içerikleri bana nedense biraz yapmacık geliyor artık uyu diyen içişleri bakanımı dinleyip izninizle uyuyorum
sabahleyin durakta bekliyorum gözüm ilginç bir atık toplayıcıya ilişti bineceğim otobüste gelmeyince onu izlemeye başladım büyük bir ciddiyetle çalışıyordu çöp poşetlerini açıyor içlerindeki naylon şişeleri ve diğerlerini arabasına bağladığı çok gözlü heybesine ayrı ayrı atıyor işi bitince yere düşürdüğükalıntıları da büyük bir özenle konteynere yerleştiriyor ve bilahare öbür konteynerlere ulaşmak için motorunu çalıştırıyor ve bu böylece torbasını doldurup gün ağarıncaya kadar devam edeceğe benziyor çok erken saatlerde yapılan yeni bir iş neviydi
o arada iş bulamayanlar ise aylak aylak kahvrde vakit geçiriyorlardır diye iç geçirdim bu çocuk ileride acımasız bir iş adamı olur sezilerim yanılmaz sonra evlenir çoluk çocuğa karışır işini büyütür metres tutar çocukları internet kafelere gider iddea bayilerine dadanırlar hazır parayı çatr çatır yerler baba mirası çabuk bitince işsiz kalırlar onların çocukları olur çöp toplamaya başlarlar içlerinden biri işi büyütür ve döngü aynen devam eder bu olaylar ülkemizde aynen yaşanmışmıdır diye düşünürken otobüsüm geldi ve beni rüyalarımdan uzaklaştırıverdi otobüste kendi kendime döngü döngü diye tutturmuşum döngü de ne ki
bir pazar günü hikayesi
güzel bir aralık sabahı henri bir umutla yatağından kalktı canı hiç giyinmek istemiyordu nöbetçiydi iş yerinde zorunlu olarak yapacaktı görevini istemiye istemiye yüzünü yıkadı birkaç lokma birşeyler atıştırdı servisine güç bela yetişti
her ayın son pazr günü değiştirme vardiya nöbeti vardı madene inenler tatil yapabilsinler diye konmuştu bu nöbet
baretini giydi madenci lambasını aldı son kez aydınlıa baktı ve asarsöre bindi
işi dehlizlerde oluşan metan gazı ölçümlerini tutup arkadaşlarının güvenle çalışmasını sağlamaktı
aynı zamanda sendika temsilcisiydi bu nedenle sık sık işverenin gözetmenleriyle tartıştığı da oluyordu ama her seferinde dediğini kabul ettirdiği için arkadaşları tarafından sevilen biriydi
görevini büyük bir titizlikle yapar dı taki o gün içerisinde oluşan garip sıkıntıya anlam verememişti ölçümler de istediği gibi çıkmamıştı derhal arkadaşlarını uyarmak için alarm sinyalini çalıştırmak için sinyal odasına gelinceye kadar birden korkunç bir gürültü ile kendinden geçti
sanki içki içmiş gibi vücudunu tatlı bir rehavetin kapladığını hissetti gözünden arkadaşları yeni nişanlandığı sevgilisi akrabaları vede mücadeleleri geçti hatırlamıyordu hiçbirşeyi
karartılar içerisinde yeşil önlüklü arkadaşı cerrak vistalin i görür gibiydi sonra ortalık yine simsiyah karanlığa büründü
hemşire tanya noreyavanın teması ile gözlerini açtı bu gün nasılsın diyen güler yüzlü tanyanın sesi ile birden acı gerçekle karşılaşıverdi adeta bir insan yumağını andıran vücuduna ilişti gözleri ve tüm uzuvlarının yok oldunu farket ti birden kendini unutuverdi arkadaşlarım diye haykırdı acı gerçek ona kendi halini unutturdu adeta hiç biri sağ değil di tek kurtulan kendisiydi buna kurtuluş denirse
o olaydan sonra madenciler sendikasının başkanlığına seçtirdi kendisini ve kısa yaşamında hiç bir maden kazası olmadı
öldüğünde sendikalı işçiler onun için bir kez daha madene indiler ve sağladığı güvenlik önlemleri için sonsuz sevgilerinin anısı olarak mezarına en derinden en güzel siyah elması çıkardılar ve bu elmaslarla mezarını süslediler gururla ve minnetle son görevlerini kusursuz yaptılar
tıpkı patagonya denilen muz cumhuriyetinde olduğu gibi
alışkanlıklar kanıksama bıkkınlık hayattan zevk almama isteksizlik vede beklenen son
bunlar bir hikayenin sonuna yaklaşıldığında beklenen mutat sonlara başlangıç öğeleridir bunlardan nekadar uzak durulmaya çalışılsada biolojik ömür bir an gelecek bunlardan kaçınsanız da işlevini yerine getirecek çabaları birer birer önünüze koymaya başlar
sizin için önemli olan şeylere çevrenizin umursamamaya başladığını görmek bir ömür uğrunda ölmeye bile çekinmediğiniz ilkelerinizin önemsenmemesi değişen değer yargılarının tümü size ters gelmesi gibi kısaca özetlenebilecek olguların tümü bazen yaşama karşı bir isteksizliği başkaları önemsemesede sizin önemsemeye başlamanız
bu felsefi düşüncelere düşmeme bugün okuduğum bir gazete haberi neden oldu boğaziçi köprüsünde son bulan iki hayat
kendi elleri ile yaşamlarına son veren iki sevgilinin öyküsü aslında öykü öyle leyla ile mecnun masalı gibide değil
bir anlık karar verme ve şuursuzca uygulama ben tplumda yeşermeye başlayan bu yeni trende kafanı bozacak kadar taktım insanları yaşamlarına kendi iradeleri ile son vermeye iten nedeni biraz araştırmaya adamak istiyorum
doğduğumuzda bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzun farkında bile olmadan her canlıda mutlaka bulunan yaşama içgüdüsü ile hayata tutunmak için annelerimizin süt veren göğüslerine haşince saldırır insan yavrusu tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi sonra etraf çevre ve yaşanılan fiziki evren sizi kendi sarmalına alır ve onun istikameti ile karakteriniz yoğrulur
toplumun istediği çarklar o küçük bedeni şekillendirir ve siz iradeniz dışında bu serüvende dümensiz bir gemi gibi yol alırsınız
şimdi olaylara baktığımızda ister siyasi olsun ister ekonomik yönlendiriciler bir dönem kısa pantalonları ile çocukluk denen masum evreden geçmiştiler masum olan küçük bedenler biraz palazlandıklarında kendilerinden yaşca büyük olanların yaşamlarını örnk alarak bir rol modele öykünürler bu modelle sonra özdeşleşirler
şimdilerde bir kısım çocukların emniyet güçlerine taş atmayı özümsemeden banimsemeleri ve sonucunda hiçbir gerekçe ile
izah edilemiyecek taraf olma militan olma sonunda dağda son bulacak bir yaşam sarmalında mahfolan bir yaşam hikayesi
biz erişkinler bu sarmalı yok etmek için çaba göstermeyince bundan siyasi yada parasal menfat umanlar sayesinde hayatlarının baharında yok olan bedenler
gelin bu anlamsız şeye bir son verelim hiç olmazsa bir kez deneyelim yani göle bir maya çalalm
tutmasını da gönülden arzuluyalım işin özü mazaret üretmeden öldürmeden sevgi ellerimizi uzatalım şavaş baltalarımızı karşılıklı gömelim ve içimizde olumlu kıvılcımlar ateşliyelim ölüm denen mukadder olgunun hiç olmazsa son evresinden yaşlı gözler bedbin buruk yaşam öyküleri yerine tersi düşüncelere imkan tanıyalım
bu gün sizlere değişik bir öykü anlatacağım öykü dediysem yine bizim bildik öykü
hani isteyenin okuduğu yrden masala dahil olduğu öykü şimdi sizi 1972 senesine götüreceğim ad lazım değil bir mühendis mektebi hemide yüksek mühendis yetiştirem bir mektep adı o zamanlar pek meşhur öğrencileri birazcık solcu yada öyle görünüyor
her neyse oradan garip bir ademoğlu telgraf çekiyor sanki matah bir iş yapmışcasına
mezun oldum stop geliyorum stop bu iki kelimeyle başladı ve de kırk yıla yakındırda sürüyor bu zavallının öyküleri
hayalleri vardı anlatsa gülünecek idealleri vardı ulaşılsa bilinecek sevgileri vardı kurda kuşa sarışına esmere ama hala idealleri uğruna yaşıyor sevgileri uğruna koşuyor
hayalleri uğruna her panelde tartışıyor kimi zaman yuhalanıyor kimi zaman gülünüyor ama o hiç mi hiç yılmıyor bu adamı sizler tanırsınız biraz inatçı biraz da utangaç ama aslında çenesi açılmaya görsün susturabilene aşkolsun işte o adam bu yaşından sonra yeniden okullu oldu bu öyle bildiğiniz okullardan değil halk okulunda öğrenci şimdilerde bildiklerini herkesin anlıyabileceği bir formatta kaleme alabilmek için yeniden yollara düşecek ve yeni hayaller peşinde amansız mücadelelere girecek kiminde mağlup kiminde muzaffer işte şimdi onun hikayesinde sahne değişti bildiklerini unutan anneme beni yani esterini anlatan eni bir öğretmen geldi onun görevi anında unutmaya karşı tek çözüm olan devamlı anlatma aynıyı binlerce defa tekrarlama suretiyle unutmayı yenmeyi aklına koyan akıllı deli esterin yaşam öyküsü tekmili birden bu cadır tiyatrosuna hoş geldiniz bu tiyatroda geçen isimler hayali olaylar yaşanmamış yemin edebilirim ayağımın birini kaldırıp işte yemin ediyorum olaylardakiler tamamen uydurmadır ben bile burada anlatılanlar tamamen hayal mahsulüdür
sene 1972 izmire dönüyorum içimde tarifsiz bir sevinç dolu o anda bir işe gireceğimi hayal ediyorum ve yol boyunca adeta mühendisçilik oynuyorum bir ara içim geçiyor ve uyuyorum arkası yarın
yarını bekleyemedim sırrı kaçar kafamdakileri belki unuturum diye hemen anlatmaya başlıyorum bu otobüs aslında ölenleri öbür dünyaya taşıyan bir otobüs ölenler sırası geldiğinde sahneye geliyorlar ve yaşamlarını o ana kadar başlarından geçenleri yolculara bir tiyatro oyunu edsıyla adeta yaşarcasına anlatıyorlar
ben sıranın bana gelmesini bekleyen bir his içinde anlatılanları dinliyorum bunlar bana bildik gibi geliyor yani de ja vu hani fransızca olayı görüpte ben bunu yaşamıştım dercesine sahnedeki kişyi yavaş yavaş çıkarmaya başlıyorum
ama garip bir şey kafamı kurcalıyor bu sefer de aynısı oluyor anlatıcılar serüvenlerini anlattıkça sahne değişiyor ve anlatılan yerlerle birlikte anlatan da yaş olarak küçülüyor sanki geriye sarılan bir film gibi
anlatan kişi görünüm olarak babamı andırıyor sahne bir sahil kasabası izmire seksen kilometre uzaklıkta aliağayı hemen geçince çaltıdereden sonra yaklaşırken zakkum fidanları arasından görünüyor sahilde denize sıfır olarak uzanmış özel bir teknikle yapıldığı belli olan bir sayfiye evi eve zum yapıldığında bir salıncak ve salıncakta çocukça sallanan avurtları çökmüş zayıf biri görünüyor sallayan kişyide tanır gibiyim
sallayan kişi yavrusunu kollayan bir anne edasıyla yaşlı çocuğu yumuşakça bir hareketle örtüyor ve çaktırmadan beyaz saçlarını eliyle sıvazlayarak düzeltiyor
yaşlı kişi boğuk bir sesle denizi seyrederek yanındakine biz hiç yaşamamışız be nazif diyor bu güzellikler bu deniz ve bu insanlar bizse dağ köylerinden birinden öbürüne koşuşturmaktan çocuklarımıza yeni ve güzel bir hayat sağlamak için koşuşturmaktan vakit ve para bulup böyle güzel bir yaşamı hiç yaşamadık be nazifim
birden irkiliverdim nazifim deyimini birtek babam söylerdi anneme ve bu oyuncular bu replikleri nereden biliyorlar diye kendi kendime sorarken acı gerçeği anlayıverdim bu benim icat ettiğim makinanın ilk gösterimi gibiydi her düşünce anında canlanıyor ete kemiğe bürünüyordu ve ben nasıl istersem sahne anında değişiyor ve olaylar kronolojik olarak tekrarlanıyordu birden içimde dayanılmaz bir istek belirdi ve ben makinaya o komutu veren düşüncemi ilettim olay önceki sahneden bir iki ay kadar sonrayı gösteriyordu ve sahne değişti yer karşıyakadaki çamlık semti oluverdi ve bir pazar günü nişanlımla birlikte şakrandaki yazlıklarına gittiğimiz gün gözümün önüne geliverdi ve ben o günü şen şakrak vede mutlu geçirmiş karşıyakaya dönüyordum birden sokağa yaklaştığımızda yeşillikler içindeki kiralık evde garip bir durum ortay çıkmıştı evin içi çok kalabalıktı birden arka odaya girdiğimde acı gerçekle karşılaşıverdim babam üzerine beyaz bir çarşaf kapatılmış üzerine de bir adet ekmek bıçağı konmuş olarak öylece yatıyordu ve bir yaşlı yüksek sesle tebarike okuyor du
güneşli bir pazar günü makina yine arızalandı sanki bana nazire edercesine eskiyle yeniyi aynı ekranda gösteren bir çok modlu televizyon gibi çalışıyor
ekranın bir yarısında bir fotoğraf belirmesiyle donup kalması bir oldu fotoğrafta sol göz kapağı hafifce diğerine nazaran düşük olan bir ilk okul talebesi ekranın öbür tarafında bu resmi inceleyen ve birbirleriyle sürekli konuşan beyaz önlüklü insanlar bunlardan bir tanesini gözüm biryerlerden tanır gibi oldu
konuşmalardan sonra hareketlenmeler başladı sorular sorular adeta ahret soruları gibi
bunlardan bir tanesinin yüzünün şakülü kaçmış gibi geldi bana ve son kararı o verdi
miyasteni evet teşhis konmuştu küçüklükte çekilen resimler hastalığı ele vermişti
çalışırken yorulmak ve devamlı ışık altında göz kapaklarının istemsiz kapanması
makinada öyle diyordu demek ki bendeki hastalığın tanısı buydu ve ben aniden herşeyi bi
len makinaya öyle şiddetli bir yumruk vurmuştum ki birden ortalık aydınlanıverdi ben
yine nöbet geçiriyordum ve ne yazık ki kullandığım ilaçlarım bitmiş ve ülkede ecevit hükümeti olduğu için ilacımın yurt dışından getirilmesi için kaptan pilota dolar verilmesi gerekiyor ve ben bunu bulmakta zorlanıyorum
ne üzücü günler param var ve ben ilaç getirtemiyorum ve krizler içinde hayaller görüyorum
miyasteni zalim bir kas hastalığı ve ben bu hastalıkla yaşamaya gayret ediyorum
yorucu işler sonunda birbirini tetikleyen hastalık nöbetleri
geceleri uyumaya korktuğum ve uyanık kalmak için hep çalıştığım yıllar ve durmadan tekrarlayan kasılma nöbetleri
uyanıksınız gözleriniz açık ve siz bedeninizi hareket ettiremiyorsunuz ve tek çare vücudunuzu sivri bir şeyle uyarmak acı eşiğini aşarak ani bir hareketle kalkmak
kahrolunacak bir durum tek çözümü bir doz mestinon almak ve ben bu ilacı getirtemiyorum
işte o anda televizyon benzeri garip icadım bu güne zumladı ve star tv de bazı ilaçlarla birlikte bazı önemli ilaçların bulunamadığını anlatan spikerin sesi ile bu kabus sona erdi gerçek gündemime dönüverdim
neşeli cıvıl cıvıl bir insandı nikahında şahidi babam olmuştu akrabalar arasında sevecenliği cana yakınlığı bir taneydi evliliği ankarada oturmayı gerektiriyordu
eşi devlet opera ve balesinde viyolensel çalıyor konuştuğunda oturaklı vede cana yakın bir kişi izlenimi bırakıyordu
bunları düşünüyordum kalabalıklar içinde gözleri yaşlı ve ağlayanlar arasında makinam gene yapacağını yapmış beni üzüleceğim bir anıma götürüvermişti bugünlerde bana hep ters davranıyor istemediğim zamanında beni hep yaralamış olaylara zum yapıyordu
hani size miysasteni rahatsızlığımdan dem vurdum ya aklı sıra bana nazire yaparcasına önüme bu sahneleri tekrara tekrar getiriyor
o kadar emek vermemiş olsam parçalamak işten bile değil
önceleri güzel bir evlilik yaşamı doğan bir deniz bebek ve başlayan hastalıkla başlayan sorunlar miyasteni teşhisi ile bakımını yaptırabilmek ve yorgunluklarına
çare bulunur ümidiyle dönülen baba ocağı ve gaddarlaşan vede küstahlaşan bir eş hastalığı bahane edip çocuğunu anneden uzaklaştırmak isteyen gerçek narsist bir baba
bekleşen kalabalık sonunda cenazenin ankaradan gelmesi ile birlikte bir ağlama krizine girmiş insanlar tedavi için götürüldüğü doktora bile ulaştırılamadan otel odasında son bulan bir yaşam ölüm birden gelmişti miyasteni sonucu duran kalp ve soğuk bir vücut vede onu ankaradan alıp izmire getirn can kardeşim halazadem adnan hani önceki bölümlerde anlattığım sivri külahta dondurma yediği için adı sivriye çıkan halazade oğlu adnan
artık ben bu makinayı kırmazmıyım dedim ve onu parçalarına ayırdım ama ne yazık ki yedi canlı sanki her parçasından bana üzülecek haberleri vermeye devam eden bir bela kutusu haline gelivermişti durdan çüşten anlamıyor devamlı bana inat beni üzecek şeyleri
göstermeye devam ediyordu tek bir farkla üç kötü şey arasında nedamete gelip bir iyi şeyde gösterebiliyor ve de ben bütün bildiğim duaları okuduğum da sanki eniyi tarafından
içine yerleştirilen nedamet virüsü sayesinde aşağıda anlatacağım iyi olayıda
bana inat gösterir oldu devamı var
mestinon tedavim yıllarca sürdü küçük bir kutu ve portakal renkli minicik haplar bir tane kullanıldığında yaşamınız tamamen kaliteli kazara unuttup ta kullanmadığınız anda
zindana dönen bir yaşantı adeta o gün ben seni benzeteceğim diyen bir iblis gibi
vücudunuz birden günün yorgunluğuna esir düşüyor ve siz birden uyumayla ayıklık arasında kalkmaya uğraşıyorsunuz ve maalesef bunu başaramıyorsunuz beyninizden giden kalk sinyalleri kaslarınıza ulaşamıyor
yıllar geçti nöbetler azaldı ve ben artık mestinon kullanmadan yaşamımı sürdürmeye başladım yaşamıma bir kalite gelmeye başladı ve de ben bu illetimi unutur gibi oldum ama bunun sinsi vede geç ilerleyen bir hastalık olduğunu unutmadan ya o beni ya ben onu burası çok bilinmeyenli bir denklem
bu denklemi çözmek için çok denemelerim oldu tek başarılı olanı da pozitif düşünmek olumlu bir işyapmak devamlı mutluluk dolu senaryolar yazmak ve okumak çevreye yardımcı olmak yeşile doğaya vede insanlara arka çıkmak
bu uğurda çok paralar harcadım ama gerçek dinginliği gülen bir gözde seni anlayan minik bir elde ve de evdeki huzurda buldum
onlara bir şey olacak ve ceremesini ben çekecekmişim gibi gerksiz düşünceleri kafamdan atmaya gayret ettim bu arada bir alışkanlığım yerleşti ve hep devam eder gazetelerdeki ölüm ilanları onları son satırına kadar okurum onlardan kendime öykünmeler çıkarırım
hele şecere ilanlarına bayılırım
çogu birbirinin aynıdır ve aynı kalemden çıkmışa benzer
eşrafından nın dünürü nın canı ciğeri hakkın rahmetine kavuşmuştur
bunları sizleri üzmek için yazmıyorum ama insanların vazgeçemiyecekleri alışkanlıklarına bu garip esterinkinin biraz farkı olduğunu size inandırabilmek için
içinizden şimdiye kadar normaldi zavallım son günlerde iyice tozuttu diye geçirdiğinizi de çok iyi biliyorum
dünyada herkesin kendine göre bir sentezi olur kimisi para kimisi şan şöhret bende olmayan arkadaşlarımı biriktiririm
herkes birbirine en candan arkadaşlarından söz eder bense en iyi arkadaşımı içimde barındırıyorum ben ona o bana bazen koltuk çıkıyoruz ben eskiden içimdekileri ona anlatarak teselli bulurdum şimdilerde ise tavanarasına anlatarak huzur buluyorum içimi boşaltıyorum dertlerimden ve beni huzursuz eden şeylerden arınıyorum artık uykumda ne beni rahatsız eden bir zorlama ve kaslarımı kareketsiz eden bir durum var ve 25 senedir de mestinon kullanmıyorum ya hastalığı yendim yada o beni sinsi bir köşede kıstırmayı bakliyoe ama bu arada her kesimden insanlarla arkadaşlık kurmaya özen gösterdiğimi de yazmadan geçemiyeceğim ve ben eski utangaç ben artık nişanlarda nişan yüzüğü takıp nutuklar atacak kadar kabımı yırtıp bir konuşma virtiözü bilem oldum
yani kısacası o utangaç ürkek yılgın adamdan atak hakkını arayan yırtık vede susmayan geçimsiz denecek kadar inatçı bir kişilik olup çıktım bunun nedenide yaptığım herşeyi bilen makinem sayesinde oldu tabiki mecazi anlam da kullanıyorum ama bu bile beni cesaretlendirmeye aklıma geleni yazmada engel tanımaz bir kişiliğe büründürmeye yetiyor
tavsiyem siz
şimdi ester böyle garip bir adam bu adam ne yapar ne eder bu da ileriki yazılarda sizlerin karşısına gelecek kiminiz güleceksiniz kiminiz kırık diyecek ama ben mutlu ve de huzurlu olacağım her şeye rağmen
uzun değişik anlamlı üzüntülü şen vede vazgeçilmez bir yaşantım oldu bu süreç içinde ben buradaki anlatımlarımı her konuşmanda değişik isimler altında değişik formatlarda anlata geldim hepsinde çakışan tek şey ben beni vücuda getiren ve beni şekillendiren insanlara hepayrı bir anlam yükledim işin özünde ana tema anlattığım o lar içinde hep ana özneye bi şekilde kendimi monte etmiş olmam dı yani kısaca bu anlatmaların ortak paydası yani onun hikayesi aslında benim hikayeme dönüşüyor olması idi
bu nedenle artık bu bölümden sonra anlatacaklarımda özne ben olacağım ve bu atmış yıllık zaman diliminde ben dediğim iç dünya oluştuktan sonra dış dünyanın etkileşmesiyle nasıl
değişiyor onu sizlere açık seçik anlatacağım
teorim şu ben her dönem ayrı bir insan oldum çevre beni etkiledikçe yaşantım düşüncelerim vede dış görünüşüm hitap şeklim insanlara iltifat ve espiri anlayışlarım beyenilerim kısacası beni ben yapan her şey toplumun etkileşimi sonucu tanınamaz bir görünüme büründü işte icat ettiğimi söylediğim herşeyi bilen kutu dediğim espri anlayışımla kendime bukalemun örneği her kılığa girip okılıkta uzun süre kalamıyan bir
değişik kişilik olarak bakmak istedim
bunun yararları değişken olabilen fikirlerim geniş bir sentez yeteneği kazandı hoşgörü eşiğim büyüdü kolay kızmayan sabırla ve tevekkülle davranan şimdiki durumuna evrildi kısacası ben şimdi eskilerin deyimiyle akil adamlar arasına katıldım bundan sonra bu akil adamlığa gelinceyekadarki formasyon değişimlerine hangi sosyolojik olaylar yol açtı bu olaylardaki davranışlarımın zamanla değişmesi gibi özel olayları akil adamlık gözlüğü ile yeniden yorumlayacağım bu seferki hikayenin kahramanı benim tersim olan bir yönümü yani duygusal yönümün evrimini işlemek istiyorum her dönemimde aşık oldum kurda kuşa esmere sarışına sonuç nice oldu şimdi ne durumda bunu da anlatacağım kısaca bende hiçbir gizem kalmayıncaya kadar
gözlerimi açtığımda bana bakan dört çift göz gördüm sonra ortalık biraz daha belirginleşti ve yatakta oturan sıska ama atik hareketlerle sevincini belirten ona abi de diye belletilen kişyi ve en nihayet kapının önünde ev sahibimiz feymanım teyze ile mhirin babası mehmet dedeyi
hoş ozamanlar bu isimlerin hiçbirini bildiğimi söyleyemem işte yeni ile eskiyi anlatmak böyle oluyor sanki olayları önceden belletiyorlar sonra sen onları yaşayıveriyorsun
kalsiyum eksilkliği ile geliverev havale nöbetlerinden birisi bitmiş deniyor ve de yaşadığım için topluca tanrıya şükrediliyor sene 1952 imiş anlatıldığına göre sosyal güvenlik kurumunun en iyi çalıştığı yıllar
baş doktor annem cankurtaran şöförü babam ve siren sesi çıkaran ağabeyim vede dualara eşlik eden candan komşular hepsinin ortak kanaati bu seferde yırttı bu garip yavrucak
başımıza gelecekler var ama hiç karşı koymıyacağız bırakın müserrah ona herşey
bu laf yaşamım boyunca söylenecek ve ben ailenin müserrak olarak büyüyecek yegane imtiyazlı ferdi oluyorum yediği önünde yemediği ardında
ali kıran baş kesen cinsinden önceden izinli her şeye inanın bu özgür yaşamımı geçirdiğim bilimum gereksiz hastalıklara borçluyum
aslında ben yedek malzemelerden yapılmış bir hilkat garibesiyim
oluşumumda ikinci dünya yıllarının yoksul bir ülkesinin hele köylerde yaşayan bir öğretmen ailesinin çocuğu olmamın rolü olsa gerek
ingiliz kumaşından elbise diktirmek istiyorlar ama kumaş ve terzi karaborsa neyse eldekilerle imece dikilen tulumlara fit oluyoruz bu sayede toplumsal bakışımızın temelleri o yıllarda şekilleniveriyor
yazarken gösterdiğim özensizlik bile o günlere özgü silgi kalem defter hakgetire bulunabilirse sarı renkli bir defter işte okula başlamanın mükafatı kalemler öyle kokulu kalemler nerede kargıya takılarak yazar hale getirilmiş birbucuk santim boyuna kalıncaya kadar elle yazılan sonra kargıya konularak boyu uzatılan yıllar bunlar
önlükle ise yıkanmaktan gri renge dönüşmüş muhtemelen ağabeyimin küçülen önlükleri
ben o günleri inanın çok arıyorum
herşeyi bilmek zorunda olan ama esas görevleri ders vermekten öte öğrencilerine sıcak baba ve ana özlemini derslerde unutturmamayı gerçek ders belleyen ilk okul öğretmenlerim
ders aralarında ter bezlerini tembihlenmeden sırtıma sokan öncekilerini sanki görevleriymiş gibi kurutan ve özenle beni göz uçlarıyla takip eden hiçbiri şimdi hayatta olmayan öğretmenler ha laf aramızda fortrandan bile imla kurallarına yazılım
özenine dikkat eden öğretmenler ama o zamanda bende önceden verilen bir yaşama avansı olduğu için sökmüyor ama ta ki sefik mete öğretmene gelinceye dek
ester özgür dediler yazılarımı yediler son yazdığım yazılar sizlere ömür bende ne olduğunu bilmiyorum ama ne yazık ki yoklar
artık hiçbirşeyi dert etmemeye programladım kendimi ve de anlattıklarımı nasılsa yine yazacağım ve bu böyle uzayıp gidecek
ben şimdi değişik bir yönünden bakmak istiyorum vede bu tezime ne ad koyacağımı da bilemiyorum insanlar doğdukları zaman beş aşgı üç yukarı birbirlerinin benzeşi
olanaklarına göre iyi yada kötü birşeylere sarılarak yaşama atılıyorlar anne sütünü emip mışıl mışıl uyuyorlar varlık kategorilerine göre bir yaşam standardı tutturarak
çevrenin onlara kuracağı tuzaklara yakalanmadan ayakta kalmaya çalışıyorlar bu herkes için geçerli hapisteki öcalan bile çocukluk döneminde hepimizin geçirdiği evrelerden geçmedimi ama gel gör ki okumaya toplumun değer yargıları hakkında bir şeyler düşünmeye başladığı dönemlerde de o kişilik dediğimiz gerçek kimlik çıkmamacasına insanın üzerine yapışıveriyor bendekide öyle oldu herkes gibi geçen o güzel ve mutlu çocukluk yaşamı ilerleyen eğitim evrelerinde beni öbürlerinden tamamen farklı bir konuma itti
ben mutlu olamıyorum çevremi çaresiz gördüğümde tarifsiz bir sıkıntı kaplıyor içimi
fabrikalara yönetici oluyorum sanki tüm şeyden sorumlu benmişim gibi üzülen mutsuz olan yine ben oluyorum herkesten çok sorumlu davranmaya sanki kendimi mecbur hissediyorum
ellerin derdini içimde duyuyorum onlardan çok üzülüyorum bu değişik insan yapısından bıktım usandım nemelazım diyerek köşeme çekilip ayaklarımı uzatıp ben de acaba vurdumduymaz olamazmıyım diye kendime yapmacık işlevler vehimler uyduruyorum ama nafile
bu benim genlerime zamanında sirayet etmiş bir hastalık gibi
toplumsal düşünüp toplumsal mutlu olabilmek bunun ütopik bir şey olduğunu aslında çok ta
iyi biliyorum
şimdilerde takındığım vede artık yaşamsal gördüğüm saplantılı enerji etkinliklerine maydonoz olma halim gibi sana ne be kardeşim herkes ne yaparsa yapsın ister çok para versin ister parasınla sigara sarıp içsin sana ne yok yine hastalığım beynimi esir alıyor olmadık dualara amin deyiveriyorum ve her toplantıda söylenen malum sözler gibi sözlere muhattap kalıveriyorum bırak be abi bize anlatma biz paramızı sokağa saçmak istiyoruz hatta onları üst üste koyup gerekirsepabuçlarımıza ayaklarımızı vurmasın diye
takoz yapmak istiyoruz diyecek kadar beni deli eden arkadaşlarım var
ben varyemez insanlardan değilim ama hastalık derecesinde maksimum fayda teorisinin
bir iyileşmez hastasıyım
bende onlar gibi olmak istiyorum tabağımı yiyemiyeceğim kadar yemekle doldurup onları ziyan etmek istiyorum elektrikleri boşuna yakmak istiyorum evimi aşırı ısıtıp camları pencereleri sonuna kadar açıp müsrif olmak istiyorum
avazım çıktığı kadar bağırıp ey ülkemin insanları bende sizler gibi bugün kızıp yarın unutup kızdıklarıma metiyeler düzmek istiyorum kısacası bu yaşımdan sonra bende herşeye karşı vurdumduymaz olup idarecilerimize methiyeler yazmak istiyorum
avazım çıktığı kadar durmak yok bende sizinle beraber yola devam demek istiyorum
acaba bena ne oluyor sizce hastalıklarımdan kurtulup demokratikleşiyormuyum
Devamını Gör
rahmetli dedem yani gerçekte halamın kocası babamın manevi babası olması dolayısı ile bizim ailemizin dedesi son derece dini görüşleri derin bir insandı çocukla...rını ve torunlarını bizzat dini bilgiler öğrenmeleri için özel promosyon ödülleri dağıtırdı bunlardan biride her sure ezberleyene ısmarladığı dondurmalar
bunu ençok hakedende halazademin oğlu adnan olurdu herkes dondurmasını altı düz küllahta yerken o nedense sivri külahlıyı tercih etmesinden ötürü adı aile arasında sivriye çıkmıştı lise çıkışında uğradığım dükkanda adnanı kızdırmak isteyenler ona hep boş sivri külahlı dondurma ikram ederler oda hışımla bu muzip sokak komşularının arkasından hışımla koşardı
şimdi adnan benim sırdaşım ve ben onun markopaşasıyım bu ilişki herhalde ölünceye kadar devam eder
adnanla ilgili yaşadığım tatlı anılarımı da sırası gelince daha detaylı anlatacağım ama titizliği ve tertipliliği benim tamamen tersim bu bile nasıl biri olduğu konusunda sizlere bir ipucu verecektir
evdeki büyük otoritenin zoruyla hayırlısı domuz gribi aşısını da yaptırdık üç vakte kadar bişeyler olmazsa yazmaya devam ederim şu aralar bedenimde ufak tefek değişikler başladı sanki burnum düzleşmeye başladı kulaklarım iri ve uçları sivyi ve tüylü oldu geceleri acaba buz dolabı yerine çöp kovasına yönelirmiyim diye beni bir telaş aldı bu şakaların ötesinde ülkemizdeki bu garip duruma da üzülmemek elde değil öyle yada böyle tıp otoritesinin imajına bir çizik atıldı bilim için sonderece üzücü bir şey
tarafsız larak tartışılsın ama baştan konsensüs sağlanmayınca herkes ne yapacağını şasırıyor
aşının kırıklığı geçince güzel şeyler yazmak dileğiyle
aşıdan ölmedik ama vurulduktan sonra sıkı bir aşıcı olduk en yakın arkadaşımız bu işin türkiyedeki yegane otoritelerinden biri olunca işin boyutları konusundaki öngörülerini dinleyince baya canım sıkıldı bu konuda yine geri kalmış olmamız beni fena halde ürküttü
bu ara dikkat ettiyseniz ben artık eğitim kısmında çok sık yazmaz oldum şimdi daha ekili bir yöntemi deniyorum bu sitede yandaş bulamayınca işi dahada büyüterek bir bilgilendirme portalı kurmak üzere herkesi mail bombardımanına tutuyorum ya benimlesiniz yada karşı tarafta formatı ile kendimce taarruza eçtim işin özü şu bizler sahip çıkmaz isek bu iş yıllarca sürümcemede kalır bu arada sizlere bilimsel bir soygun aracından söz etmeden geçemiyeceğim akıllı elektrik sayaçları tuzağına dikkat edin faturalarınızı inceleyin eskiye nazaran ödediğiniz rakam anormal arttı ise hemen dilekçe ile sayacınızın akıllı tarife ile değil tekli tarifeyle çalışması konusunda ısrarcı olun
ne de olsa kazığı yiyen daha iyi hissediyor yani bir büyüğümüzün deyimiyle damdan düşmüş birinin dediklrine kulak verin şimdi sizlere bilinmeyen birinden solar yenilikler konusunda devamlı bir bilgi mail i geliyorsa o çatlak bilinki ester dir yemiyor içmiyor kanunun biran evvel mecliste görüşülmesi içn yeni yöntemler uyguluyor burnum pra kokusunu iyi alır genç mühendisler son on ılın para getirecek yeni iş koluna bilginizle ve enerjinizle katkıda bulunun çağı bu sefer yakalıyalım özellikle üçüncü nesil solar cells konusunu sakın atlamayın türkçe dil seçeneklerine solar fırçalar yazın ne dediğimi daha iyi anlarsınız
artık adamlar iki boyutlusunu bıraktı üç boyutlu ve transparan olanına yöneldi
bu aralar onun hikayesini anlatma hevesim yeniden devam ettiği için formumun zirvesindeyim
nedeni de bayramın son gününü onun mezarını otlardan ve kurumuş yapraklardan temizlerken onun beni yamayı unuttun serzenişine kapılır gibi olmam yol açtı
bu arada anlatmadan geçemiyeceğim yoksulluğun yada işsizliğin boyutlarının gerçek görüntüsü de merhamet sömürüsü işnin geldiği yeni sektör mezarlık parsellenmesini de yeni bir yazımda sizlerle paylaşmak üzere
işn gerçek tarafı insanlar nasıl yetiştirilirse kolay kolay başka bir formata yönlendirilemiyor
eskiden mektuptan başka ileti tanımayan bizler artık mailler facebook lar vs derken tamamen başka görünümlü olduk ama aslına bakarsanız eskilerin deyimiyle alışmamışın ayağında don durmaz örneği bizim yeni yeni öğrenmeye başladığımız bu yenilikleri gençler adeta sular seller gibi yuttukları halde
içerikleri bana nedense biraz yapmacık geliyor artık uyu diyen içişleri bakanımı dinleyip izninizle uyuyorum
sabahleyin durakta bekliyorum gözüm ilginç bir atık toplayıcıya ilişti bineceğim otobüste gelmeyince onu izlemeye başladım büyük bir ciddiyetle çalışıyordu çöp poşetlerini açıyor içlerindeki naylon şişeleri ve diğerlerini arabasına bağladığı çok gözlü heybesine ayrı ayrı atıyor işi bitince yere düşürdüğükalıntıları da büyük bir özenle konteynere yerleştiriyor ve bilahare öbür konteynerlere ulaşmak için motorunu çalıştırıyor ve bu böylece torbasını doldurup gün ağarıncaya kadar devam edeceğe benziyor çok erken saatlerde yapılan yeni bir iş neviydi
o arada iş bulamayanlar ise aylak aylak kahvrde vakit geçiriyorlardır diye iç geçirdim bu çocuk ileride acımasız bir iş adamı olur sezilerim yanılmaz sonra evlenir çoluk çocuğa karışır işini büyütür metres tutar çocukları internet kafelere gider iddea bayilerine dadanırlar hazır parayı çatr çatır yerler baba mirası çabuk bitince işsiz kalırlar onların çocukları olur çöp toplamaya başlarlar içlerinden biri işi büyütür ve döngü aynen devam eder bu olaylar ülkemizde aynen yaşanmışmıdır diye düşünürken otobüsüm geldi ve beni rüyalarımdan uzaklaştırıverdi otobüste kendi kendime döngü döngü diye tutturmuşum döngü de ne ki
bir pazar günü hikayesi
güzel bir aralık sabahı henri bir umutla yatağından kalktı canı hiç giyinmek istemiyordu nöbetçiydi iş yerinde zorunlu olarak yapacaktı görevini istemiye istemiye yüzünü yıkadı birkaç lokma birşeyler atıştırdı servisine güç bela yetişti
her ayın son pazr günü değiştirme vardiya nöbeti vardı madene inenler tatil yapabilsinler diye konmuştu bu nöbet
baretini giydi madenci lambasını aldı son kez aydınlıa baktı ve asarsöre bindi
işi dehlizlerde oluşan metan gazı ölçümlerini tutup arkadaşlarının güvenle çalışmasını sağlamaktı
aynı zamanda sendika temsilcisiydi bu nedenle sık sık işverenin gözetmenleriyle tartıştığı da oluyordu ama her seferinde dediğini kabul ettirdiği için arkadaşları tarafından sevilen biriydi
görevini büyük bir titizlikle yapar dı taki o gün içerisinde oluşan garip sıkıntıya anlam verememişti ölçümler de istediği gibi çıkmamıştı derhal arkadaşlarını uyarmak için alarm sinyalini çalıştırmak için sinyal odasına gelinceye kadar birden korkunç bir gürültü ile kendinden geçti
sanki içki içmiş gibi vücudunu tatlı bir rehavetin kapladığını hissetti gözünden arkadaşları yeni nişanlandığı sevgilisi akrabaları vede mücadeleleri geçti hatırlamıyordu hiçbirşeyi
karartılar içerisinde yeşil önlüklü arkadaşı cerrak vistalin i görür gibiydi sonra ortalık yine simsiyah karanlığa büründü
hemşire tanya noreyavanın teması ile gözlerini açtı bu gün nasılsın diyen güler yüzlü tanyanın sesi ile birden acı gerçekle karşılaşıverdi adeta bir insan yumağını andıran vücuduna ilişti gözleri ve tüm uzuvlarının yok oldunu farket ti birden kendini unutuverdi arkadaşlarım diye haykırdı acı gerçek ona kendi halini unutturdu adeta hiç biri sağ değil di tek kurtulan kendisiydi buna kurtuluş denirse
o olaydan sonra madenciler sendikasının başkanlığına seçtirdi kendisini ve kısa yaşamında hiç bir maden kazası olmadı
öldüğünde sendikalı işçiler onun için bir kez daha madene indiler ve sağladığı güvenlik önlemleri için sonsuz sevgilerinin anısı olarak mezarına en derinden en güzel siyah elması çıkardılar ve bu elmaslarla mezarını süslediler gururla ve minnetle son görevlerini kusursuz yaptılar
tıpkı patagonya denilen muz cumhuriyetinde olduğu gibi
alışkanlıklar kanıksama bıkkınlık hayattan zevk almama isteksizlik vede beklenen son
bunlar bir hikayenin sonuna yaklaşıldığında beklenen mutat sonlara başlangıç öğeleridir bunlardan nekadar uzak durulmaya çalışılsada biolojik ömür bir an gelecek bunlardan kaçınsanız da işlevini yerine getirecek çabaları birer birer önünüze koymaya başlar
sizin için önemli olan şeylere çevrenizin umursamamaya başladığını görmek bir ömür uğrunda ölmeye bile çekinmediğiniz ilkelerinizin önemsenmemesi değişen değer yargılarının tümü size ters gelmesi gibi kısaca özetlenebilecek olguların tümü bazen yaşama karşı bir isteksizliği başkaları önemsemesede sizin önemsemeye başlamanız
bu felsefi düşüncelere düşmeme bugün okuduğum bir gazete haberi neden oldu boğaziçi köprüsünde son bulan iki hayat
kendi elleri ile yaşamlarına son veren iki sevgilinin öyküsü aslında öykü öyle leyla ile mecnun masalı gibide değil
bir anlık karar verme ve şuursuzca uygulama ben tplumda yeşermeye başlayan bu yeni trende kafanı bozacak kadar taktım insanları yaşamlarına kendi iradeleri ile son vermeye iten nedeni biraz araştırmaya adamak istiyorum
doğduğumuzda bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzun farkında bile olmadan her canlıda mutlaka bulunan yaşama içgüdüsü ile hayata tutunmak için annelerimizin süt veren göğüslerine haşince saldırır insan yavrusu tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi sonra etraf çevre ve yaşanılan fiziki evren sizi kendi sarmalına alır ve onun istikameti ile karakteriniz yoğrulur
toplumun istediği çarklar o küçük bedeni şekillendirir ve siz iradeniz dışında bu serüvende dümensiz bir gemi gibi yol alırsınız
şimdi olaylara baktığımızda ister siyasi olsun ister ekonomik yönlendiriciler bir dönem kısa pantalonları ile çocukluk denen masum evreden geçmiştiler masum olan küçük bedenler biraz palazlandıklarında kendilerinden yaşca büyük olanların yaşamlarını örnk alarak bir rol modele öykünürler bu modelle sonra özdeşleşirler
şimdilerde bir kısım çocukların emniyet güçlerine taş atmayı özümsemeden banimsemeleri ve sonucunda hiçbir gerekçe ile
izah edilemiyecek taraf olma militan olma sonunda dağda son bulacak bir yaşam sarmalında mahfolan bir yaşam hikayesi
biz erişkinler bu sarmalı yok etmek için çaba göstermeyince bundan siyasi yada parasal menfat umanlar sayesinde hayatlarının baharında yok olan bedenler
gelin bu anlamsız şeye bir son verelim hiç olmazsa bir kez deneyelim yani göle bir maya çalalm
tutmasını da gönülden arzuluyalım işin özü mazaret üretmeden öldürmeden sevgi ellerimizi uzatalım şavaş baltalarımızı karşılıklı gömelim ve içimizde olumlu kıvılcımlar ateşliyelim ölüm denen mukadder olgunun hiç olmazsa son evresinden yaşlı gözler bedbin buruk yaşam öyküleri yerine tersi düşüncelere imkan tanıyalım
bu gün sizlere değişik bir öykü anlatacağım öykü dediysem yine bizim bildik öykü
hani isteyenin okuduğu yrden masala dahil olduğu öykü şimdi sizi 1972 senesine götüreceğim ad lazım değil bir mühendis mektebi hemide yüksek mühendis yetiştirem bir mektep adı o zamanlar pek meşhur öğrencileri birazcık solcu yada öyle görünüyor
her neyse oradan garip bir ademoğlu telgraf çekiyor sanki matah bir iş yapmışcasına
mezun oldum stop geliyorum stop bu iki kelimeyle başladı ve de kırk yıla yakındırda sürüyor bu zavallının öyküleri
hayalleri vardı anlatsa gülünecek idealleri vardı ulaşılsa bilinecek sevgileri vardı kurda kuşa sarışına esmere ama hala idealleri uğruna yaşıyor sevgileri uğruna koşuyor
hayalleri uğruna her panelde tartışıyor kimi zaman yuhalanıyor kimi zaman gülünüyor ama o hiç mi hiç yılmıyor bu adamı sizler tanırsınız biraz inatçı biraz da utangaç ama aslında çenesi açılmaya görsün susturabilene aşkolsun işte o adam bu yaşından sonra yeniden okullu oldu bu öyle bildiğiniz okullardan değil halk okulunda öğrenci şimdilerde bildiklerini herkesin anlıyabileceği bir formatta kaleme alabilmek için yeniden yollara düşecek ve yeni hayaller peşinde amansız mücadelelere girecek kiminde mağlup kiminde muzaffer işte şimdi onun hikayesinde sahne değişti bildiklerini unutan anneme beni yani esterini anlatan eni bir öğretmen geldi onun görevi anında unutmaya karşı tek çözüm olan devamlı anlatma aynıyı binlerce defa tekrarlama suretiyle unutmayı yenmeyi aklına koyan akıllı deli esterin yaşam öyküsü tekmili birden bu cadır tiyatrosuna hoş geldiniz bu tiyatroda geçen isimler hayali olaylar yaşanmamış yemin edebilirim ayağımın birini kaldırıp işte yemin ediyorum olaylardakiler tamamen uydurmadır ben bile burada anlatılanlar tamamen hayal mahsulüdür
sene 1972 izmire dönüyorum içimde tarifsiz bir sevinç dolu o anda bir işe gireceğimi hayal ediyorum ve yol boyunca adeta mühendisçilik oynuyorum bir ara içim geçiyor ve uyuyorum arkası yarın
yarını bekleyemedim sırrı kaçar kafamdakileri belki unuturum diye hemen anlatmaya başlıyorum bu otobüs aslında ölenleri öbür dünyaya taşıyan bir otobüs ölenler sırası geldiğinde sahneye geliyorlar ve yaşamlarını o ana kadar başlarından geçenleri yolculara bir tiyatro oyunu edsıyla adeta yaşarcasına anlatıyorlar
ben sıranın bana gelmesini bekleyen bir his içinde anlatılanları dinliyorum bunlar bana bildik gibi geliyor yani de ja vu hani fransızca olayı görüpte ben bunu yaşamıştım dercesine sahnedeki kişyi yavaş yavaş çıkarmaya başlıyorum
ama garip bir şey kafamı kurcalıyor bu sefer de aynısı oluyor anlatıcılar serüvenlerini anlattıkça sahne değişiyor ve anlatılan yerlerle birlikte anlatan da yaş olarak küçülüyor sanki geriye sarılan bir film gibi
anlatan kişi görünüm olarak babamı andırıyor sahne bir sahil kasabası izmire seksen kilometre uzaklıkta aliağayı hemen geçince çaltıdereden sonra yaklaşırken zakkum fidanları arasından görünüyor sahilde denize sıfır olarak uzanmış özel bir teknikle yapıldığı belli olan bir sayfiye evi eve zum yapıldığında bir salıncak ve salıncakta çocukça sallanan avurtları çökmüş zayıf biri görünüyor sallayan kişyide tanır gibiyim
sallayan kişi yavrusunu kollayan bir anne edasıyla yaşlı çocuğu yumuşakça bir hareketle örtüyor ve çaktırmadan beyaz saçlarını eliyle sıvazlayarak düzeltiyor
yaşlı kişi boğuk bir sesle denizi seyrederek yanındakine biz hiç yaşamamışız be nazif diyor bu güzellikler bu deniz ve bu insanlar bizse dağ köylerinden birinden öbürüne koşuşturmaktan çocuklarımıza yeni ve güzel bir hayat sağlamak için koşuşturmaktan vakit ve para bulup böyle güzel bir yaşamı hiç yaşamadık be nazifim
birden irkiliverdim nazifim deyimini birtek babam söylerdi anneme ve bu oyuncular bu replikleri nereden biliyorlar diye kendi kendime sorarken acı gerçeği anlayıverdim bu benim icat ettiğim makinanın ilk gösterimi gibiydi her düşünce anında canlanıyor ete kemiğe bürünüyordu ve ben nasıl istersem sahne anında değişiyor ve olaylar kronolojik olarak tekrarlanıyordu birden içimde dayanılmaz bir istek belirdi ve ben makinaya o komutu veren düşüncemi ilettim olay önceki sahneden bir iki ay kadar sonrayı gösteriyordu ve sahne değişti yer karşıyakadaki çamlık semti oluverdi ve bir pazar günü nişanlımla birlikte şakrandaki yazlıklarına gittiğimiz gün gözümün önüne geliverdi ve ben o günü şen şakrak vede mutlu geçirmiş karşıyakaya dönüyordum birden sokağa yaklaştığımızda yeşillikler içindeki kiralık evde garip bir durum ortay çıkmıştı evin içi çok kalabalıktı birden arka odaya girdiğimde acı gerçekle karşılaşıverdim babam üzerine beyaz bir çarşaf kapatılmış üzerine de bir adet ekmek bıçağı konmuş olarak öylece yatıyordu ve bir yaşlı yüksek sesle tebarike okuyor du
güneşli bir pazar günü makina yine arızalandı sanki bana nazire edercesine eskiyle yeniyi aynı ekranda gösteren bir çok modlu televizyon gibi çalışıyor
ekranın bir yarısında bir fotoğraf belirmesiyle donup kalması bir oldu fotoğrafta sol göz kapağı hafifce diğerine nazaran düşük olan bir ilk okul talebesi ekranın öbür tarafında bu resmi inceleyen ve birbirleriyle sürekli konuşan beyaz önlüklü insanlar bunlardan bir tanesini gözüm biryerlerden tanır gibi oldu
konuşmalardan sonra hareketlenmeler başladı sorular sorular adeta ahret soruları gibi
bunlardan bir tanesinin yüzünün şakülü kaçmış gibi geldi bana ve son kararı o verdi
miyasteni evet teşhis konmuştu küçüklükte çekilen resimler hastalığı ele vermişti
çalışırken yorulmak ve devamlı ışık altında göz kapaklarının istemsiz kapanması
makinada öyle diyordu demek ki bendeki hastalığın tanısı buydu ve ben aniden herşeyi bi
len makinaya öyle şiddetli bir yumruk vurmuştum ki birden ortalık aydınlanıverdi ben
yine nöbet geçiriyordum ve ne yazık ki kullandığım ilaçlarım bitmiş ve ülkede ecevit hükümeti olduğu için ilacımın yurt dışından getirilmesi için kaptan pilota dolar verilmesi gerekiyor ve ben bunu bulmakta zorlanıyorum
ne üzücü günler param var ve ben ilaç getirtemiyorum ve krizler içinde hayaller görüyorum
miyasteni zalim bir kas hastalığı ve ben bu hastalıkla yaşamaya gayret ediyorum
yorucu işler sonunda birbirini tetikleyen hastalık nöbetleri
geceleri uyumaya korktuğum ve uyanık kalmak için hep çalıştığım yıllar ve durmadan tekrarlayan kasılma nöbetleri
uyanıksınız gözleriniz açık ve siz bedeninizi hareket ettiremiyorsunuz ve tek çare vücudunuzu sivri bir şeyle uyarmak acı eşiğini aşarak ani bir hareketle kalkmak
kahrolunacak bir durum tek çözümü bir doz mestinon almak ve ben bu ilacı getirtemiyorum
işte o anda televizyon benzeri garip icadım bu güne zumladı ve star tv de bazı ilaçlarla birlikte bazı önemli ilaçların bulunamadığını anlatan spikerin sesi ile bu kabus sona erdi gerçek gündemime dönüverdim
neşeli cıvıl cıvıl bir insandı nikahında şahidi babam olmuştu akrabalar arasında sevecenliği cana yakınlığı bir taneydi evliliği ankarada oturmayı gerektiriyordu
eşi devlet opera ve balesinde viyolensel çalıyor konuştuğunda oturaklı vede cana yakın bir kişi izlenimi bırakıyordu
bunları düşünüyordum kalabalıklar içinde gözleri yaşlı ve ağlayanlar arasında makinam gene yapacağını yapmış beni üzüleceğim bir anıma götürüvermişti bugünlerde bana hep ters davranıyor istemediğim zamanında beni hep yaralamış olaylara zum yapıyordu
hani size miysasteni rahatsızlığımdan dem vurdum ya aklı sıra bana nazire yaparcasına önüme bu sahneleri tekrara tekrar getiriyor
o kadar emek vermemiş olsam parçalamak işten bile değil
önceleri güzel bir evlilik yaşamı doğan bir deniz bebek ve başlayan hastalıkla başlayan sorunlar miyasteni teşhisi ile bakımını yaptırabilmek ve yorgunluklarına
çare bulunur ümidiyle dönülen baba ocağı ve gaddarlaşan vede küstahlaşan bir eş hastalığı bahane edip çocuğunu anneden uzaklaştırmak isteyen gerçek narsist bir baba
bekleşen kalabalık sonunda cenazenin ankaradan gelmesi ile birlikte bir ağlama krizine girmiş insanlar tedavi için götürüldüğü doktora bile ulaştırılamadan otel odasında son bulan bir yaşam ölüm birden gelmişti miyasteni sonucu duran kalp ve soğuk bir vücut vede onu ankaradan alıp izmire getirn can kardeşim halazadem adnan hani önceki bölümlerde anlattığım sivri külahta dondurma yediği için adı sivriye çıkan halazade oğlu adnan
artık ben bu makinayı kırmazmıyım dedim ve onu parçalarına ayırdım ama ne yazık ki yedi canlı sanki her parçasından bana üzülecek haberleri vermeye devam eden bir bela kutusu haline gelivermişti durdan çüşten anlamıyor devamlı bana inat beni üzecek şeyleri
göstermeye devam ediyordu tek bir farkla üç kötü şey arasında nedamete gelip bir iyi şeyde gösterebiliyor ve de ben bütün bildiğim duaları okuduğum da sanki eniyi tarafından
içine yerleştirilen nedamet virüsü sayesinde aşağıda anlatacağım iyi olayıda
bana inat gösterir oldu devamı var
mestinon tedavim yıllarca sürdü küçük bir kutu ve portakal renkli minicik haplar bir tane kullanıldığında yaşamınız tamamen kaliteli kazara unuttup ta kullanmadığınız anda
zindana dönen bir yaşantı adeta o gün ben seni benzeteceğim diyen bir iblis gibi
vücudunuz birden günün yorgunluğuna esir düşüyor ve siz birden uyumayla ayıklık arasında kalkmaya uğraşıyorsunuz ve maalesef bunu başaramıyorsunuz beyninizden giden kalk sinyalleri kaslarınıza ulaşamıyor
yıllar geçti nöbetler azaldı ve ben artık mestinon kullanmadan yaşamımı sürdürmeye başladım yaşamıma bir kalite gelmeye başladı ve de ben bu illetimi unutur gibi oldum ama bunun sinsi vede geç ilerleyen bir hastalık olduğunu unutmadan ya o beni ya ben onu burası çok bilinmeyenli bir denklem
bu denklemi çözmek için çok denemelerim oldu tek başarılı olanı da pozitif düşünmek olumlu bir işyapmak devamlı mutluluk dolu senaryolar yazmak ve okumak çevreye yardımcı olmak yeşile doğaya vede insanlara arka çıkmak
bu uğurda çok paralar harcadım ama gerçek dinginliği gülen bir gözde seni anlayan minik bir elde ve de evdeki huzurda buldum
onlara bir şey olacak ve ceremesini ben çekecekmişim gibi gerksiz düşünceleri kafamdan atmaya gayret ettim bu arada bir alışkanlığım yerleşti ve hep devam eder gazetelerdeki ölüm ilanları onları son satırına kadar okurum onlardan kendime öykünmeler çıkarırım
hele şecere ilanlarına bayılırım
çogu birbirinin aynıdır ve aynı kalemden çıkmışa benzer
eşrafından nın dünürü nın canı ciğeri hakkın rahmetine kavuşmuştur
bunları sizleri üzmek için yazmıyorum ama insanların vazgeçemiyecekleri alışkanlıklarına bu garip esterinkinin biraz farkı olduğunu size inandırabilmek için
içinizden şimdiye kadar normaldi zavallım son günlerde iyice tozuttu diye geçirdiğinizi de çok iyi biliyorum
dünyada herkesin kendine göre bir sentezi olur kimisi para kimisi şan şöhret bende olmayan arkadaşlarımı biriktiririm
herkes birbirine en candan arkadaşlarından söz eder bense en iyi arkadaşımı içimde barındırıyorum ben ona o bana bazen koltuk çıkıyoruz ben eskiden içimdekileri ona anlatarak teselli bulurdum şimdilerde ise tavanarasına anlatarak huzur buluyorum içimi boşaltıyorum dertlerimden ve beni huzursuz eden şeylerden arınıyorum artık uykumda ne beni rahatsız eden bir zorlama ve kaslarımı kareketsiz eden bir durum var ve 25 senedir de mestinon kullanmıyorum ya hastalığı yendim yada o beni sinsi bir köşede kıstırmayı bakliyoe ama bu arada her kesimden insanlarla arkadaşlık kurmaya özen gösterdiğimi de yazmadan geçemiyeceğim ve ben eski utangaç ben artık nişanlarda nişan yüzüğü takıp nutuklar atacak kadar kabımı yırtıp bir konuşma virtiözü bilem oldum
yani kısacası o utangaç ürkek yılgın adamdan atak hakkını arayan yırtık vede susmayan geçimsiz denecek kadar inatçı bir kişilik olup çıktım bunun nedenide yaptığım herşeyi bilen makinem sayesinde oldu tabiki mecazi anlam da kullanıyorum ama bu bile beni cesaretlendirmeye aklıma geleni yazmada engel tanımaz bir kişiliğe büründürmeye yetiyor
tavsiyem siz
şimdi ester böyle garip bir adam bu adam ne yapar ne eder bu da ileriki yazılarda sizlerin karşısına gelecek kiminiz güleceksiniz kiminiz kırık diyecek ama ben mutlu ve de huzurlu olacağım her şeye rağmen
uzun değişik anlamlı üzüntülü şen vede vazgeçilmez bir yaşantım oldu bu süreç içinde ben buradaki anlatımlarımı her konuşmanda değişik isimler altında değişik formatlarda anlata geldim hepsinde çakışan tek şey ben beni vücuda getiren ve beni şekillendiren insanlara hepayrı bir anlam yükledim işin özünde ana tema anlattığım o lar içinde hep ana özneye bi şekilde kendimi monte etmiş olmam dı yani kısaca bu anlatmaların ortak paydası yani onun hikayesi aslında benim hikayeme dönüşüyor olması idi
bu nedenle artık bu bölümden sonra anlatacaklarımda özne ben olacağım ve bu atmış yıllık zaman diliminde ben dediğim iç dünya oluştuktan sonra dış dünyanın etkileşmesiyle nasıl
değişiyor onu sizlere açık seçik anlatacağım
teorim şu ben her dönem ayrı bir insan oldum çevre beni etkiledikçe yaşantım düşüncelerim vede dış görünüşüm hitap şeklim insanlara iltifat ve espiri anlayışlarım beyenilerim kısacası beni ben yapan her şey toplumun etkileşimi sonucu tanınamaz bir görünüme büründü işte icat ettiğimi söylediğim herşeyi bilen kutu dediğim espri anlayışımla kendime bukalemun örneği her kılığa girip okılıkta uzun süre kalamıyan bir
değişik kişilik olarak bakmak istedim
bunun yararları değişken olabilen fikirlerim geniş bir sentez yeteneği kazandı hoşgörü eşiğim büyüdü kolay kızmayan sabırla ve tevekkülle davranan şimdiki durumuna evrildi kısacası ben şimdi eskilerin deyimiyle akil adamlar arasına katıldım bundan sonra bu akil adamlığa gelinceyekadarki formasyon değişimlerine hangi sosyolojik olaylar yol açtı bu olaylardaki davranışlarımın zamanla değişmesi gibi özel olayları akil adamlık gözlüğü ile yeniden yorumlayacağım bu seferki hikayenin kahramanı benim tersim olan bir yönümü yani duygusal yönümün evrimini işlemek istiyorum her dönemimde aşık oldum kurda kuşa esmere sarışına sonuç nice oldu şimdi ne durumda bunu da anlatacağım kısaca bende hiçbir gizem kalmayıncaya kadar
gözlerimi açtığımda bana bakan dört çift göz gördüm sonra ortalık biraz daha belirginleşti ve yatakta oturan sıska ama atik hareketlerle sevincini belirten ona abi de diye belletilen kişyi ve en nihayet kapının önünde ev sahibimiz feymanım teyze ile mhirin babası mehmet dedeyi
hoş ozamanlar bu isimlerin hiçbirini bildiğimi söyleyemem işte yeni ile eskiyi anlatmak böyle oluyor sanki olayları önceden belletiyorlar sonra sen onları yaşayıveriyorsun
kalsiyum eksilkliği ile geliverev havale nöbetlerinden birisi bitmiş deniyor ve de yaşadığım için topluca tanrıya şükrediliyor sene 1952 imiş anlatıldığına göre sosyal güvenlik kurumunun en iyi çalıştığı yıllar
baş doktor annem cankurtaran şöförü babam ve siren sesi çıkaran ağabeyim vede dualara eşlik eden candan komşular hepsinin ortak kanaati bu seferde yırttı bu garip yavrucak
başımıza gelecekler var ama hiç karşı koymıyacağız bırakın müserrah ona herşey
bu laf yaşamım boyunca söylenecek ve ben ailenin müserrak olarak büyüyecek yegane imtiyazlı ferdi oluyorum yediği önünde yemediği ardında
ali kıran baş kesen cinsinden önceden izinli her şeye inanın bu özgür yaşamımı geçirdiğim bilimum gereksiz hastalıklara borçluyum
aslında ben yedek malzemelerden yapılmış bir hilkat garibesiyim
oluşumumda ikinci dünya yıllarının yoksul bir ülkesinin hele köylerde yaşayan bir öğretmen ailesinin çocuğu olmamın rolü olsa gerek
ingiliz kumaşından elbise diktirmek istiyorlar ama kumaş ve terzi karaborsa neyse eldekilerle imece dikilen tulumlara fit oluyoruz bu sayede toplumsal bakışımızın temelleri o yıllarda şekilleniveriyor
yazarken gösterdiğim özensizlik bile o günlere özgü silgi kalem defter hakgetire bulunabilirse sarı renkli bir defter işte okula başlamanın mükafatı kalemler öyle kokulu kalemler nerede kargıya takılarak yazar hale getirilmiş birbucuk santim boyuna kalıncaya kadar elle yazılan sonra kargıya konularak boyu uzatılan yıllar bunlar
önlükle ise yıkanmaktan gri renge dönüşmüş muhtemelen ağabeyimin küçülen önlükleri
ben o günleri inanın çok arıyorum
herşeyi bilmek zorunda olan ama esas görevleri ders vermekten öte öğrencilerine sıcak baba ve ana özlemini derslerde unutturmamayı gerçek ders belleyen ilk okul öğretmenlerim
ders aralarında ter bezlerini tembihlenmeden sırtıma sokan öncekilerini sanki görevleriymiş gibi kurutan ve özenle beni göz uçlarıyla takip eden hiçbiri şimdi hayatta olmayan öğretmenler ha laf aramızda fortrandan bile imla kurallarına yazılım
özenine dikkat eden öğretmenler ama o zamanda bende önceden verilen bir yaşama avansı olduğu için sökmüyor ama ta ki sefik mete öğretmene gelinceye dek
ester özgür dediler yazılarımı yediler son yazdığım yazılar sizlere ömür bende ne olduğunu bilmiyorum ama ne yazık ki yoklar
artık hiçbirşeyi dert etmemeye programladım kendimi ve de anlattıklarımı nasılsa yine yazacağım ve bu böyle uzayıp gidecek
ben şimdi değişik bir yönünden bakmak istiyorum vede bu tezime ne ad koyacağımı da bilemiyorum insanlar doğdukları zaman beş aşgı üç yukarı birbirlerinin benzeşi
olanaklarına göre iyi yada kötü birşeylere sarılarak yaşama atılıyorlar anne sütünü emip mışıl mışıl uyuyorlar varlık kategorilerine göre bir yaşam standardı tutturarak
çevrenin onlara kuracağı tuzaklara yakalanmadan ayakta kalmaya çalışıyorlar bu herkes için geçerli hapisteki öcalan bile çocukluk döneminde hepimizin geçirdiği evrelerden geçmedimi ama gel gör ki okumaya toplumun değer yargıları hakkında bir şeyler düşünmeye başladığı dönemlerde de o kişilik dediğimiz gerçek kimlik çıkmamacasına insanın üzerine yapışıveriyor bendekide öyle oldu herkes gibi geçen o güzel ve mutlu çocukluk yaşamı ilerleyen eğitim evrelerinde beni öbürlerinden tamamen farklı bir konuma itti
ben mutlu olamıyorum çevremi çaresiz gördüğümde tarifsiz bir sıkıntı kaplıyor içimi
fabrikalara yönetici oluyorum sanki tüm şeyden sorumlu benmişim gibi üzülen mutsuz olan yine ben oluyorum herkesten çok sorumlu davranmaya sanki kendimi mecbur hissediyorum
ellerin derdini içimde duyuyorum onlardan çok üzülüyorum bu değişik insan yapısından bıktım usandım nemelazım diyerek köşeme çekilip ayaklarımı uzatıp ben de acaba vurdumduymaz olamazmıyım diye kendime yapmacık işlevler vehimler uyduruyorum ama nafile
bu benim genlerime zamanında sirayet etmiş bir hastalık gibi
toplumsal düşünüp toplumsal mutlu olabilmek bunun ütopik bir şey olduğunu aslında çok ta
iyi biliyorum
şimdilerde takındığım vede artık yaşamsal gördüğüm saplantılı enerji etkinliklerine maydonoz olma halim gibi sana ne be kardeşim herkes ne yaparsa yapsın ister çok para versin ister parasınla sigara sarıp içsin sana ne yok yine hastalığım beynimi esir alıyor olmadık dualara amin deyiveriyorum ve her toplantıda söylenen malum sözler gibi sözlere muhattap kalıveriyorum bırak be abi bize anlatma biz paramızı sokağa saçmak istiyoruz hatta onları üst üste koyup gerekirsepabuçlarımıza ayaklarımızı vurmasın diye
takoz yapmak istiyoruz diyecek kadar beni deli eden arkadaşlarım var
ben varyemez insanlardan değilim ama hastalık derecesinde maksimum fayda teorisinin
bir iyileşmez hastasıyım
bende onlar gibi olmak istiyorum tabağımı yiyemiyeceğim kadar yemekle doldurup onları ziyan etmek istiyorum elektrikleri boşuna yakmak istiyorum evimi aşırı ısıtıp camları pencereleri sonuna kadar açıp müsrif olmak istiyorum
avazım çıktığı kadar bağırıp ey ülkemin insanları bende sizler gibi bugün kızıp yarın unutup kızdıklarıma metiyeler düzmek istiyorum kısacası bu yaşımdan sonra bende herşeye karşı vurdumduymaz olup idarecilerimize methiyeler yazmak istiyorum
avazım çıktığı kadar durmak yok bende sizinle beraber yola devam demek istiyorum
acaba bena ne oluyor sizce hastalıklarımdan kurtulup demokratikleşiyormuyum
Devamını Gör
bu gün bize dua edin
hayatımın en sıkıntılı günüydü bugün anlamsız boş ve yavan hiçbirşey beni avutmuyor ve de artık beynimi boşaltmak istiyordum bunları sizinl...e paylaştığımı kimse bilmiyor anlatamasam ölecek gibi hissedeceğim kendimi
operasyonun ilk kısmının başarılı geçtiğini öğrendim ve başkaca birşey düşünmeden uyumak için hiç değilse o manevi yorgunluğu atmak için uyuyacağım ne zaman uyanırım bilmiyorum kendimi çaresiz hissediyorum
sonuç aşağı yukar belli oldu ve ben dualar içinde hayırlı sonucun biran önce bizlere ulaşacağı 30 aralık gününü iple çekiyorum işe gidişim formalite sadece gittim diyebilmek için evdekilere bilhassa eşime ters gelebilecek şeylerden kaçınabilmek için tamamen üç maymunu oynuyorum önlem olarak başlangıç aşamasında olduğu için operasyonel bir tedavi uygulanacak ve başlangıç aşamasındaki sa lı hücreler alınacaktı yapılan tetkiklerde bunun doğru fakat eksik bir uygulama olduğu kanaatine varıp yılın son günü operatif bir tedavi ile biriciğimi bıcak altına yatıracaklar
teselli etmek zor çünkü mesleği biyoloji olunca ona ne söylesem boş yalnızca dua ediyorum tanrı onu bize bağışlasın kendim için değil yanlızca kızım için birbirlerine o kadar bağlılar ki tarifsiz bir acı çekiyorum ve ben ne yapsam artık anlamsız bu biyolojik olarak bir gerçek aynı üzüntülü durumları 10 yıl evvel baldızımda da yaşadık ve kaderin cilvesi bu filim tekrar vizyona girdi
tek değişen şey teknolojilerin biraz daha gelişmesi aletlerin ve tekniklerin biraz daha ilerlemiş olması ben durumu anlatırken bir tiyatro sanatçısı gibi son ana kadar sahnede olcak ve acıları üzüntüleri i
çime atacağım ve yine tavanarasının deli esteri oyununu oynamaya gayret edeceğim hayatta bu oyunu çok kez oynadm içim kan ağlarken güldüm güldürdüm inanın bunu yapmak o kadar zor ki ne çare hayat işte bu ve biz hayat denilen bu yolda verilen rolleri oynayan aktörleriz kimimiz molyeri kimimiz hamleti kimimiz nazımı oynuyor hayat acımasızca senaryoyu yazmaya devam ediyor
yazgımız çok önce çatılmıştı ben ve ağabeyim iki kardeşle evlenmiştik ve onun dalyan gibi bir oğlu benimde dünya tatlısıbir kızım olmuştu günler aylar bazen tatlı bazen acı bazen umut dolu akıp geçti bu arada ülkemizin geçtiği badireler de bizlerde ekstra katmerli yaralar bıraktı güzel yıllarımız oldu güzel anılarımız birikti zamanı gelince bunları da anlatacağım ama şimdi kısaca değinerek geçiyorum ve bu yıllar adeta ülkemizin geçirdiği badireler gibi yıllar oldu zaman zaman zirvede zaman zaman dipler de
nedense benim yazgım bir türk filmi gibi hüzün neşe ve olaylar bir şark masalı gibi ve ben bu masalı hep acı buruk bir şarap tadıyla yaşadım hiç pişman olmadım her acısında güçlenerek büyüyerek çıktım bu savaştada inşallak böyle olur tanrım dualarımı kimse görmedi ağlamalarımı kimse duymadı bana bize biriciğime kol kanat ger sana sığınıyoruz merhametini esirgeme bizden

yazgımız çok önce çatılmıştı ben ve ağabeyim iki kardeşle evlenmiştik ve onun dalyan gibi bir oğlu benimde dünya tatlısıbir kızım olmuştu günler aylar bazen tatlı bazen acı bazen umut dolu akıp geçti bu arada ülkemizin geçtiği badireler de bizlerde ekstra katmerli yaralar bıraktı güzel yıllarımız oldu güzel anılarımız birikti zamanı gelince bunları da anlatacağım ama şimdi kısaca değinerek geçiyorum ve bu yıllar adeta ülkemizin geçirdiği badireler gibi yıllar oldu zaman zaman zirvede zaman zaman dipler de
nedense benim yazgım bir türk filmi gibi hüzün neşe ve olaylar bir şark masalı gibi ve ben bu masalı hep acı buruk bir şarap tadıyla yaşadım hiç pişman olmadım her acısında güçlenerek büyüyerek çıktım bu savaştada inşallak böyle olur tanrım dualarımı kimse görmedi ağlamalarımı kimse duymadı bana bize biriciğime kol kanat ger sana sığınıyoruz merhametini esirgeme bizden
uzunca bir süre yazmaya cesaret edemedim sanki gizli bir el beni yazmadan alıkoyuyor gibi hissediyordum
yazacak o kadar çok şeyler vardı ama ben biraz kendimi dinlemeyi yeğledim bu biraz beni rahatlattı ve güç toplamama yol açtı yaşantımda birşeylerin kötü gittiğini hissediyordum ben artık yaşlandım galiba bunu ilk kez itiraf ediyorum
yaşamıma yön veren o çocuksu ben birden bire yok olmuştu esprilerim artık canlı değildi ve ben gerçekten biyolojik olarak yaşlandığımı hissediyordum buna yol açan şeylerin neler olduğunu irdelemek de fayda etmiyordu ve bu gerçekle yüzleşmeye ve bu durumu kabullenmeye ve yeni evreyi anlamak için önceki yaşantımla şimdiki arasındaki farklılıkları
yada benim farklı olarak nitelediklerimi yazmaya karar verdim
ilk farklılığım uyku düzenimdeki değişikler oldu ben artık biolojik olarak erken yatıp saat 03 olduğunda uyanmaya ve saat 06 ya kadar bilgisayar başında yeni bir konuya odaklanma gibi bir garip huy edindim ve akabinde iki saatlik bir uyku ve işe gitme heyecanımda bir istesizlik ve bir boşverme adeta bir tembellik ve vurdumduyazlık
bu beni aşırı sinirli ve de gergin bir sağlık durumuna soktu bunun için bir danışmandan yardım bile almayı düşünür hale geldim bunu çözümleyip sonuçlarını sizlerle paylaşacağım ve onun hikayesine kaldığım yerden ve daha çabuk bir şekilde yeniden devam edeceğim şimdilik bu kadar yazabildim ne de olsa ihtiyar olmayı yeni yeni kabullenir oldum
bu durumu kabullendim ve artık yaşlı genç kategorisinde devam etmeye başladım çalışmalarımda ilginç güzelleşmeler oldu ve ben daha bir çalışır ve çevreme daha toleranslı bakar oldum
otobüste yer vermeyen gençlere artık kızmıyorum oturmak onların hakkı biz yaşlı gençler ayakta da işi götürebiliriz devir gençlerin devri onları kollamak ve kucaklamak gerek
bizler bu durumlada başedebiliriz çünkü biz zaten yaşlı genç olarak hayata yeniden başladık ve bakışlarımız hayatı yorumlamamız değişmedi yalnızca saçlarımızdaki tek tük siyahlıklar yeini tamamen beyazlıklara bıraktı bu kadar kusur olsun artık yine çalışacağız toplumun tüm katmanlarıyla birlikte yaşamaya ve özellikle hayatı sevmeye devam edeceğiz acısıyla tatlısıyla
sıkıntılı günler geride kaldıysa benim yüreğim hala neden kasvetli ve ben neden karamsarım ülkemde iyi işler olduğunda ben yerimde duramaz naralar atan ben şimdilerde artık bu şeylere sevinemez olduysam bunun nedeni acaba eski araştırıcı yönümden ve merak genimden bir şeyler mi kaybettim yoksa bu iyi şeylere sevinsemde onları yapanların bir müddet sonra toplum tarafından el bebek tutulması gerekirken hoyratça aşağılanıp tarihten silinmesi için ayrıca bir linç kampanyasına bile gerek kalmadan basitçe yalan haberlerle onurlarının ayaklar altına alınmalarını görmem veya okumam mı beni karamsarlığa sürükledi artık ben de üç maymunları mı oynamalıyım yoksa bu edepsiz gidişe son bir kez daha dur diyenlerle bir mi olmalıyım yoksa adam sende mi demeliyim gerçekten bunu bilmiyorum ve çaresizim yaşlı bedenim durma koş haykır pes etme diyor genç yanım ise dur tamkinli ol durumu kontrol et dostunu düşmanını iyice tanı ortam nasıl onu izle diyor sizce genç tarafı mı mı yoksa eski umarsız ihtiyar yönümü mü dinleyeyim kararsızım gerçekten
artık otuz yılımı geçirdiğim acı tatlı anılarımı saklayan evim yok yeni evimize geçmeye sayılı günler kala onu bir ankaralıya satıverdik güle güle otursun bizim geçirdiğimiz güzel yılların daha güzellerini geçirmesi en büyük dileğim
benim aslında içimi hüzünlendiren ve sizlerle paylaşmak istediğim şey bu değil anılar nedense günümüzde pek de önensenmiyor yada bana öyle geliyor bense zaman zaman onları yeniden yaşayabilmeyi çok isterim ve bazan bunu başardığım bile oluyor sanki gizli bir el beni o güzel anlara götürüveriyor ve ben o doyulmaz anıları yeniden yaşıyorum ve birden güne döndüğümde yüzümde ttatlı bir gülümseme ve vücudumda tarifsiz bir mutluluk yorgunluğu
bunu gel de matematiksel olarak izah et sanırım denklemlerini bile yazmak yüzyıllar alır buna ben kendimce ışık hızıyla sevdiğim işeylere dönüş sendromu diyorum ve kendimce hep yapılabilirmiş gibi kabul ediyorum ve sizlere tavsiyem eski güzel ve mutlu günlerinize arada sırada olsa bile bir geri dönüş yolculuğu mutlaka yapın o yolculuktan tad alacağınıza adım gibi eminim
o yolculuklardan aklımda kalan birini anlatarak sizleri biraz güldüreyim bundan yaklaşık elliiki sene evvel sokağımıza bir bankacı çift taşınmıştı ama bu çiftin yaşamı bizim yörede o yıllarda pek de hoş karşılanmıyacak garip bir durumu
işaret ediyordu yeni çift yaşca birbirlerine denk değildi ve biz buna rağmen hoşgeldin ziyaretine gittiğimizde beni daha da meraklandıran şeyin evlerinde bir yer köpeği beslemeleri olmuştu kuzguni bir fare büyüklüğünde yer köpeği
bundan daha önemliside yaşlı bayan ve genç eşi benim onuruma mı desem piyanolarında karşılıklı bir düet yaparak beni güldürmüşler ve benide şarkılarına ortak edebilmek için yapmadıkları şaklabanlık kalmamıştı onların mutlu hallerinden çok etkilendiğim için sdevgi denen olgunun yaşla pek ilgisinin olmadığı iki kişinin ortak istemlerinin belirlediği bir birliktelik olduğu ve bu yüzden mutlu çiftlerde mutlaka bir karşıtlığın olması gerektiği tezimi o günlerde düşündüğümü bile sizlerle paylaişabilirim ksarşıtlık yada farklılıkların beraberliği daha bir kalıcı olabiliyor bazen ortak düşüncelere sahip olan kişilerin birbirlerini önemsememeye başlamaları sanırım artıl çözebilecekleri yeni bir gizemlerinin kalmamasından artık tek kişilikmişcesine birbirlerinin varlığını farketmemeye başlıyorlar o nedenle kendimi böyle olmadığım için şanslı addediyorum
küçücük bir telgraf ama onlar için anlamı büyük bir roman gibiydi mezun oldum stop geliyorum
stop o zamanların en hızlı ve en anlamlı haberleşme araçları olarak tercih edilirdi şimdilerde adı bile anılmıyor
nede zor du benim için üniversiteye başlarkende kalacak yerim yoktu bitirirkende olmadı ama sonunda i.t.ü den yüksek mühendis olarak mezun olmuştum ve hayatım boyunca gerekmedikçe söylemediğim bir titr sahibi olmuştum ve bu hep böyle kaldı
ama bu ailem için aynı şey demek değildi onlar haklı olarak bir öğünme ve gurur öğesi olarak bunu yaşamları boyunca tadtılar doyasıya ve ben bu haklı öğünmelerini hep anlayışla veironik bir durum olarak karşıladım
yokluklardan yaratılmış bir sanat eseri gibiydim onlar için tüm olanaklarını bizlere hasreden adeta bizler için yaşayan iki kutsal insan bu öğünmelerini hiç de çok görmedim kendim içinse önemsemediğim bir ekstra
başta diplomanın birçok şeyi çözebileceği gerçeği sonraları bende gerçeğin bu olmadığına asıl öğrenmenin yeni başladığı fikrinin yerleşmesine yol açtı ve ben hala öğreniyorum bıkmadan usanmadan uçsuz hayat yolunda kırık yelkenlerime hayat rüzgarları doldurarak bilgi denizinde yolumu bulamadan durmadan yol alıyorum romandaki ihtiyar balıkçı gibi hayalimdeki
en büyük balığı bilgiyi yakalamaya çalışan ihtiyar yalnız balıkçıyı oynamaya devam ederek
bu yakalama ne kadar devam edecekse o zamana kadar
büyük balığı yakalama uğraşıyla hayatın ve ummanın ıssız zorlu derinliklerine dalmışken birden kendimi bambaşka bir alemde buluverdim
buraya bizimkiler yeni evimiz diyorlar aylardır süren tadilat ve düzenleme sonunda yerleşivermişiz ama bana sorarsanız ben yine eskilerin koyu derinliklerinde çocukluğumun geçtiği o vahalarda
sevgilisini arayan mecnun rollerindeyim adeta zokayı yutmuş bir balık gibiyim yani büyük avı avlama yerine avlanan birini oynuyorum
benim neyime böyle bir semtte oturmak ben kimim ki basit bir insanoğlu insanlık denilen sevdanın peşine düşmüş erdemi gündüzün fenerle arayan bir garip ester hasanın oğlu onun bi tanesi işte o kadar şan şöhret makam hırs böbürlenmek üstten bakmak bana ters ama burası beylerin zenginlerin varsılların kısacası aristokrat burjuvaların at koşturdukları bir arena ve ben garip donkişot ne yapacak buralarda işte tam bu düşüncelere dalmışken imdadıma yönetici yani eski deyimle kapıcının sevimlimi sevimli küçücük kızı yetişti gülen gözleri sevecen şakıması ile can yoldaşımı buluvermiştim bile sana çuku alayım mı dediğimde gülen minik iki ateşli bakış
neyleyim başka şeyi işte sevgilim işte biricik arkadaşım biri atmışında diğeri onyedi aylık ben mutluyum gerisi vız gelir tırıs gider krizmiş teğetmiş işşizlik başını almış gidiyormuş kürt sorunuymuş ülke tehlikedeymiş şeriat gelecekmiş vs. acaba öylemi yoksa ben yine kafamı kuma gömerek rahatlayan bir deve kuşumuyum yine kuşkuculuk uf bıktım artık sizlerin dertlerinden ben artık kapıcının çocuğuyla oynamak istiyorunm izinleri olursa onu parklara götürüp gezdirmek açıkcası yukarıdaki dertleri biraz olsun düşünmemek istiyorum acaba sizce yapabilirmiyim
buranın ençok sevdiğim yeri uçsuz bucaksız bakımlı bahçeleri tam beni cezbeden adeta ruhumu okşayan yanları pazar günü işe gitmeden bir saatimi bu ortak bahçelerin yabani otlarının kuruyan kısımlarını temizlemekle geçirdim hayret dolu bakışlara aldırmadan bir görev bilinciyle ve de zevkle çöpleri toplayan görevlilerin meraklı bakışları altında kimbilir içlerinden neler dediklerini umursamadan
yakında onlar beni ben onları isimleriyle tanıyıp sizlere anlatılacak bir küçücük hikaye bile anlatacak kadar ahpap oluveririm şimdilik karşıluklı selamlaşma evresindeyiz
bu güzellikler içinde tek kötü şey yakınlardaki atrıtma tesislerinden zaman zaman deşarj anında
ortama yayılan kötü kokular bu sorunu da bunları biliyormusunuz başlığı altında derlemeye çalıştım ama yapılanlar görgüsüz ve bilgisiz zenginliğin yanlış uygulamaları onun da gerçek çözümünü
inşaallah deneme yanılma yöntemi ile bulurlar burada biraz müstehzi bir ifade ile güldüğümü söylemeden edemiyeceğim görmemişin çocuğu sendromu
garip bir duygu tatmanızı öneririm otobüsüm keyifle yolalırken durakta durdu kapıya yakın olduğum için gözgöze geldik onunla ve birden yarimden kalktım ve hızla özürlüler rampasını indirdim o arada görevlide otobüsü rampa tarafına yatırdı ve birlikte tekerlekli sandalyede oturan hemşehrimizi otobüse bindirdik buna aldırmayanların şaşkın bakışları altında o gün para kazanmam umrumda bile değildi gözlerde okunan minnet duygusu ve içten söylenen bir teşekkür benim için en güzel ve en helal bir paradan daha önemliydi
vede alınmasına vesile olan tüm yöneticilere bu modern araçlar için gönülden teşekkürler

Hiç yorum yok: